REAL MADRİD BİZE ÖRNEK OLUR MU? "Yerel bir sitede yazıyorsun. Real Madrid’i hangi amaçla gündeme getiriyorsun. Bizim de zamanımızı boşuna harcıyorsun” diye düşünebilirsiniz. İlk bakışta haklısınız da… Ama İspanya’nın hiç sevmediğim, çünkü bana diktatör Franco’yu ve onun yarattığı acıları hatırlatır. Franco, ülkesini 30 yıl faşistçe yönetirken futbolu, eğlenceyi ve arenayı kullanırken, “Bana 100 bin kişilik uyku tulumu yapın” diyerek bu kulübün 110 bin kişilik stadının da temellerini atmıştır. Toplumu Real Madrid’in başarılarıyla uyutup, her türlü antidemokratik ve işkenceyi, şiddeti içeren politikalarıyla ezilen dünyanın nefretle baktığı isimler arasında simgeleşmiştir.Neyse konumuza dönelim. Dünyanın bu en önde gelen kulüplerinden olan Real Madrid’i yönetenlerin son bir yıldır verdiği mücadele ve şu ana kadar elde ettiği sonuç, aklıma bizim anlı-şanlı kulüplerimizi getirdi.Neden m? Anlatayım! Biliyorsunuz, Avrupa’nın önde gelen kulüpleri geçen yıl Avrupa Süper Ligi diye bir projeyi hayata geçirmeyi istediler. Aralarında Real Madrid, Bercelona, Atletico Madrid, Juventus, Bayern Münih, Manchester United, Mancester City, Liverpool ve daha birçok Avrupa devi kulübün yer almasının planlandığı bu ligle ilgili haberler çıkınca, dünya futbol piyasasında büyük bir infiale neden olmuştu. UEFA ayağa kalkmış, böyle bir girişime asla izin vermeyeceğini belirtmiş, bu kulüplerde oynayan hiçbir oyuncuyu, ülkelerinin milli takımlarına alınmasına izin vermeyeceklerini, kendi organizasyonlarından men edeceklerini ve daha birçok yaptırımda bulunacağını açıklamıştı.BİR YILI BİRAZ AŞAN SÜREDE 780 MİLYON EURO BİRİKTİRDİUEFA bununla da yetinmemiş, ismi geçen kulüpleri mahkemeye vereceğini de ifade etmişti. Birçok kulüp anında U dönüşü yapmıştı ama Real Madrid ve bazı kulüpler, kendi organizasyonlarında ısrar etmişti. Bunun üzerine Avrupa Birliği Adalet Divanı nezdinde dava açılmıştı. Bu davayla ilgili başsavcının Aralık ayında görüşünü belirtmesi bekleniyor. Bu görüşün bağlayıcılığı bulunmuyor ama 2023 yılının ilk aylarında da mahkemenin kararını vereceği belirtiliyor. Adalet Divanı’nın Real Madrid ve diğer bazı kulüplere, Avrupa Kupalarından 3 yıl men cezası vermesi de olasılıklar arasında yer alıyor.İşte bundan dolayı Real Madrid yönetimi önlem alıp, kulüp olarak harcamaları kısarak tam 780 milyon Euro gibi bir rakamı biriktirip, kasasına koymuş… Yani, dünya futbolunun en önemli kulüplerinden biri, geçen sezon İspanya Ligini kazandı, Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu ve Süper Kupayı da müzesine götürdü. Ama bu arada tamı tamına 780 milyon Euro kenara koymayı da başarıyor. Real Madrid’in şu anda kasasında hiç dokunmadığı ve her ay biraz daha yükselttiği bu rakam, bir yıldız uzun süre, kulübün tek bir kuruş geliri olmazsa bile mevcut kadrosunu zorlanmadan taşıyabilme bir kenara, tüm diğer sportif faaliyetleriyle kulübün giderlerini de ciro edebiliyor.Düşünebiliyor musunuz, aynı durum bizim kulüplerden birinin başına gelse, siyasetin en üstteki birimlerini, dünyanın tüm lobilerini ayağa kaldırır, rüşvetler falanlar verir ve cezadan kurtulma mücadelesi yapar. Bu arada yaptırımlara hiç aldırmadan var olan borçlarını katlayarak artırır. Yarın başına bir şey geldiğinde de, cezayı vereni suçlayıp, taraftarından para dilenip, kulübün borçlanma yarışını sürdürmeyi amaçlar. Hatta, hiç utanmadan sıkılmadan kulübü bir piyasa malı gibi satılığa çıkarabilir. Böyle bir eyleme taraftarları da alkış tutar.SÜRDÜRÜLEBİLİR BAŞARININ ANAHTARI BORÇLANMAK DEĞİL FUTBOL AKLIDIRÜlkemiz futbol tarihinde de yaşadığımız gerçekleri anımsamakta yarar var. Galatasaray 3 yabancı futbolcuyu kadrosunda barındırırken ve neredeyse borçsuzken, UEFA ve Süper Kupa şampiyonu olmuştu. Hem de Arsenal ve Real Madrid gibi devlerle final yapmıştı. Ancak marka değerinin yerlerde sürünüyor olması nedeniyle o kadronun büyük bölümü Avrupa’nın farklı kulüplerine transfer olmuş, yerleri nitelik olarak tartışmalı, nicelik açısından da çok fazla oyuncuyu kadrosuna katıp başarısını tekrarlamak isterken, acı ki iflasa sürükleniyordu. Bugün borcu 5 milyar liranın üzerinde…PekiTrabzonspor’u hiç hatırlar mısınız?Mehmet Ali Yılmaz’ın cebine güvenildiği yıllarda, büyük büyük transferler yapıp şampiyon olmak isterken, hem sahada, hem de kasada iflas ediyordu. Futbolculara, kulüplere, otellere, bakkallara, kasaplara, hatta hatta gazete bayilerine bile ödeme yapılmamıştı. Faruk Nafız Özak görevi devraldığında iflas aşamasındaydı Bordo-Mavili kulüp… Borçlardan dolayı kamp yapılacak oteller, Trabzonspor’u reddediyordu. Futbolcu Lemi Çelik kulübe borç verip sorunları çözmeseydi, deplasman otellerine bile sokulmayacaktı Bordo-Mavili kafile… Ama 3 yıl gibi bir sürede bu noktadan, kasada 3 milyon dolardan fazla paranın olduğu, 11 milli futbolcuyu bünyesinde barındıran, 17 altyapı orijinli isimle ülkede örnek gösterilen bir kulüp haline gelmişti. İki kez üst üste şampiyonluğu hakemler ya da siyaset kurumu tarafından elinden alınmıştı. Diğer tüm kupaları müzesine götürmüş, Avrupa’da da ses getiren sonuçlara imza atmıştı. Hem de kulübün gelir kaynakları, bugünün 20’de biri kadar bile değildi.Yine Özkan Sümer döneminde devralınan kulüp enkazdan bile kötüydü. Çünkü bina yıkılmış, enkazı da kaldırılmıştı. Kimsenin cebine bakmadan, Sümer ve ekibi bir yandan 50 milyonluk mahkeme kararlarıyla ve temliklerle boğuşurken, diğer yandan da düşük maliyetli ama daha işlevsel oyuncuları bünyeye katarak borcu yarı yarıya indirmişti. Pahalı oyuncuları elden çıkarmış, kupa kazanmış, artık ayakları üzerine durabilen ve birkaç takviye ile şampiyonluğun en önemli adayı olacak takımı yaratmıştı. Zaten Atay Aktuğ da, Sümer’den sonra birkaç küçük dokunuşla kupaya uzanan, şampiyonluğu Cem Papila isimli hakemin katliamlarıyla Fenerbahçe’ye kaybeden bir takım ortaya çıkarmıştı. Borçlar da sıfırlanmış, kasaya para konmuştu.Ancak bu aşamadan sonra, pahalı ve gereksiz transferlerle aynı Atay Aktuğ şampiyonluk ve Avrupa’da yarı final hedeflerken, borçlu bir kulüp, sahada üretmeyen bir takımı taraftarına izletmişti. Yani örneklerle de görüyoruz ki, sürekli transferle, borçlanarak başarı elde edilmiyor. Böyle elde edilecek başarı da kesinlikle geçici ve sonu perişanlıktır.HAR VURUP HARMAN SAVURMANIN SONU İFLASTIRNe yazık ki, Avrupa’da bir iddiası bulunmayan, dünya futbolunda çok para harcayıp, yaşlı yıldız eskilerini transfer etmesinin eleştiri konusu olması dışında bir önemi bulunmayan ülkemiz kulüpleri, küçücük hesaplarla borçlanma yarışında ipi göğüsleme savaşı veriyor. Hemen hemen tümünün borçları yıllık bütçelerini kat kat artmış, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun yakında kayyum atayabileceği noktalara gelir mi tartışmaları yapılıyor. Ama kulüplerimizi yönetenlerin her alanda aşırı harcamalarla, borçları artırma açısından hiçbir tereddüt göstermedikleri dikkatlerden kaçmıyor.Dünyanın birçok önemli kulübünü görüyoruz ki, gelirinden fazla harcama yaparak başarıyı yakalama peşinde koşmuyor. İngiltere’de Rus ya da Arap sermayesinin sahip olduğu kulüplerin dışında kalanların hepsi de dengeli politika izleme çabası gösteriyor. Birçoğu şampiyonluğu ya da başarıyı belirleyen etken gereksiz çok sayıda transfer, sonuçta da aşırı borçlanma değil…Başarının kriteri aklı kullanarak, kendi kültüründen, vizyon ve misyonundan kopmadan doğru bir yönetim anlayışıdır. Bunu dünyada en çok transfer harcaması yapan kulüplerin başında yer alan Real Madrid’in son bir iki yılda 780 milyon Euro biriktirirken, aynı zamanda İspanya, Avrupa ve dünya futbolunun da saha sonuçları açısından en başarılı kulübü olması hepimizin gözüne bir kez daha sokmaya yetiyor.Umarım bu Real Madrid hikayesini bizim kulüplerimizi yöneten, burunlarından kıl aldırmayan başkanlar, yöneticiler ve illa da teknik adamlar iyi tahlil ederler ve uygulamayı başarırlar.Çünkü kulüplerimizin ayakta kalmalarının ve başarıda sürekliliği yakalamalarının yolu borçlarını bitirmeleri, kasalarında paralarının olması, kendi vizyon, misyon ve kültürlerinden kopmamaları, kurumsal kimliği, kişilerin egolarının çok üzerinde olduğunu kabul etmeleridir. Demem o ki, biraz dikkat, biraz tasarruf, biraz üretim politikasıyla birlikte, kulüplerimiz şu anda içinde bulundukları borç sarmalından kurtulup, kara bile geçebilirler. Yoksa başkanlar, yöneticiler ve teknik direktörler, görev yaptıkları, aidiyet duygusuyla bağlı olmaları gereken kulüplerini sevmiyorlar mı ve batağa gitmesinin zeminini bilerek ve isteyerek mi hazırlıyorlar?Lütfen beni yanıltın!Olmaz mı? |
249 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |