• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/inanis61
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905323617490
  • https://www.twitter.com/@inanis61
  • https://www.instagram.com/inanis61
Üyelik Girişi
BORA TEKNOLOJİ

AYDIN DAN REKOR BAĞIŞ

Yemeksepeti.com'dan sağlık çalışanlarına 1 milyon TL'lik bağış

Koronavirüsle mücadelede tüm Türkiye'nin alkışladığı canımızı ve sevdiklerimizi emanet ettiğimiz, tüm zorluklara rağmen görevlerini fedakarca yerine getiren sağlık çalışanlarımıza destek gelmeye devam ediyor. Yemeksepeti.com üst yöneticisi Nevzat Aydın, sağlık çalışanları için 1 milyon TL'lik bağış yapıldığını açıkladı.







Yemeksepeti üst yöneticisi Nevzat Aydın yaptığı açıklamada, ''Yemeksepeti ailesi olarak Corona'ya karşı yürütülen bu savaşta, Sağlık Bakanlığımız bünyesinde çalışan doktor ve personelin ihtiyacı olan ekipmanın temininde kullanılmak üzere 1.000.000 TL bağışladığımızı duyuruyorum.
Sonuna kadar yanınızdayız.'' ifadelerini kullandı.





KİM BU ?
NEVZAT AYDIN

‘BİR ŞEYLERİ  FARKLI YAPABİLİRİZ’
Trabzonspor Kulübünün Kasım sayısına çarpıcı açıklamalarda bulunan Nevzat Aydın camiaya önemli mesajlar verdi

Nevzat Aydın “Eğer fark yaratabileceğimi düşündüğüm bir ekip olursa…” dedi ve ekledi; 

  Nevzat Aydın diyecek olursam ilk ne gelir aklınıza? Trabzonspor, Yemek Sepeti, CEO, Boğaziçi? Dünya Kupası, ters totemler, stadyum gezgini, Zagor, Fikret Mualla? O, ismiyle birlikte telaffuz edilen tüm bu unvan ve ilgileri, doğuştan gelen bir yetenekle yahut bir koltukta birkaç karpuz taşımakla değil; tutkularının peşinde koşmakla açıklıyor. Aydın, bunların arasındaki en büyük tutkusunun ise Trabzonlu olmadan, Trabzon’da doğmadan; ‘gönül yordamıyla’ bulduğu ve renklerine aşık olduğu Trabzonspor olduğunu söylemekten çekinmiyor. Tahmin edersiniz ki Nevzat Aydın’a soracak soru çoktu; lakin zamanımız kısıtlı. Trabzonspor’a ilişkin özellikle sormak istediğimiz ‘birtakım’ soruları sona saklayarak sohbetimizi üç zaman kesitinde ele aldık: Kadim Zamanlar, Asri Zamanlar ve Yakın Gelecek. Nevzat Aydın’a ve onun taraftarlık serüvenine ilişkin meraklarımızı bir parça da olsa dindirecek keyifli söyleşimizi sonuna neş’eli bir Proust anketi ekleyerek tamamladık. 

nevzat-aydin-fotograflar-(2).jpg
KADİM ZAMANLAR
     Tutku, Nevzat Aydın dağarcığının en vazgeçilmez sözcüğü. Çocukluğunuza dönüp baktığınızda, ilk büyük tutkunuz neydi?
     Çizgi roman vardı; futbol vardı. Ama en büyüğü Trabzonspor’du. Sürekli futbol oynayan, maç seyreden bir çocuktum. Çocukluğum hep İstanbul ve civarında geçtiği için çevremde çok az sayıda Trabzonsporlu arkadaşım vardı. O nedenle beni hep ‘Trabzonsporlu’ olarak bilir ve öyle çağırırlardı. Yani o yıllarda arkadaşlarıma sorsanız benimle ilgili ilk söyleyecekleri şey; futbol aşkı ve Trabzonspor tutkusu olurdu. Çünkü kimliğimin en vurgulayıcı tarafı buydu. 

nevzat-aydin-fotograflar-(5).jpg
     Köken olarak Karadenizli bir ailesiniz. Peki ‘Karadenizlilik’ hali evde ne kadar yaşanırdı?
     Dedem Trabzonlu, babam Fatsalı. Ama tipik bir Karadeniz ailesinde gibi mi büyüdüm derseniz; sanıyorum hayır. İstanbul’da yaşayan bir memur ailesiydik biz daha çok. Anne öğretmen, baba noter memuru. Çocukken çok fazla Karadeniz’e gelip gitmişliğim de yoktu. Şu anda da Trabzon’da yalnızca uzak akrabalarımız var…
     Karadeniz, Trabzonspor gibi sizi tanımlayan parçalardan birisi değilse siz Trabzonspor’u da Karadeniz yahut Trabzon üzerinden konumlandırmıyorsunuz...

nevzat-aydin-fotograflar-(7).jpg
     Hayır. Trabzonspor başka türlü bir tutku bende. Benim hayatta seyrettiğim ilk maç Kadıköy’deki 4-2’lik Fenerbahçe-Trabzonspor maçıydı. Dedem ile birlikte Fenerbahçe taraftarının arasında seyrettik. Fener, 4 gol atmasına rağmen o Bordo-Maviler içinde oynayan arkadaşlar bana daha yakın geldiler ve ben onlara gönül verdim. Ve hayat boyu da bu tutku devam etti.  O zaman radyonun başında beklerdik hafta sonları. İlk on dakika Trabzon’a bağlanılırdı. 2-0’lik skor haberini beklerdik gelsin diye -ki öyle olurdu genelde… O zamandan bu zamana da hiç eksilmeden; hatta üzerine daha fazla koyarak Trabzonspor sevgim büyümeye devam ediyor. 
     Dedeniz Trabzon Lisesi mezunu ve Trabzonsporlu. Sanıyorum sizin taraftarlık hikayenizde önemli bir yer işgal ediyor. Bize biraz dedenizden bahseder misiniz?

nevzat-aydin-fotograflar-(3)-(1).jpg
     Dede, Trabzonspor’un kurulduğu yıllarda da İstanbul’da yaşıyor. Ama onun futbol geçmişi İdmanocağı’na uzanıyor. Ocak taraftarı ve Trabzon’dan ayrıldıktan sonra da hayatında hep futbol olmuş. Askerdeyken teknik direktörlük dahi yapmış. Trabzonspor kurulduktan sonra da koyu bir Trabzonspor taraftarı. Ben de kendimi bildim bileli, 4-5 yaşlarından beri Trabzonsporluyum. Biz dedemle futbolu hep birlikte izlerdik. Trabzonspor maçları, Dünya Kupası, Avrupa turnuvaları… Beraber izleyemediğimiz zaman da mutlaka maç hakkında konuşur, istişare ederdik. Zaten etrafımda arkadaş olarak Trabzonsporlu kimse olmadığı için dedem, Bordo-Mavi sevgimi paylaştığım en önemli karakterdi.
     İstanbul’da ‘dede’yle başlayan bu taraftarlık öyküsü sonraki yıllarda nasıl şekillendi? 

nevzat-aydin-fotograflar-(4).jpg
     Liseyi İstanbul’da değil; Bursa Anadolu Lisesi’nde okudum ben. Orada birkaç tane Trabzonsporlu arkadaşım oldu, onlarla deplasmanlara gitmeye başladık. Zaten deplasmanlarda arkadaşlıklar çok daha hızlı gelişiyor; mutlaka farklı bir yerlere doğru evriliyor. Antalya, Diyarbakır, Elazığ, Malatya… Çok yere gittim. Bir de arkadaşın için gitmezsiniz zaten deplasmana. Sonuçta herkesin amacı ve niyeti belli: Trabzonspor için yapılan bir yolculuk var orada. Bu yüzden yalnız gitmişliğim de çoktur yani; sabahlamışlığım da… Bu durum zaman zaman ailemi tedirgin de ediyordu. “Oğlum protokolden bilet bulalım, kapalıdan alalım.” Dinlemiyordum ama… Çünkü deplasman tribününün tadı bambaşkadır. Orada kimseyi tanımıyor olsanız dahi Trabzonspor uğruna yaptığınız o yolculuk sizi yakınlaştırır. 
     O kadim zamanlara dair bir tribün hikayesi paylaşsanız…

71a46e91-c198-44fa-8037-93b864ebbf1f.jpg
     3-0 kaybettiğimiz Bursa maçı vardır. Ben zaten Bursa’da yaşıyorum. Çok üzülmüştüm. Maç çok kötü yönetilmişti, hakem Serdar Çakman’dı yanılmıyorsam. Dışarıda düşürülmesine rağmen Petronoviç’e penaltı verdi. Bizim golü vermedi. Çok kötü bir maçtı. Ama o maçın üstüne Trabzonspor Avni Aker’de 5-1 yenip, kupayı kazandı. Bir de maçın başında yediği golden sonra 5 gol attı! Hele Şehmuz’un o son golü aklıma geldikçe tüylerim hala diken diken olur.
     Sizinle yapılmış bir röportajda küçükken amatör küme maçlarını izlemeye gittiğinizi ve Trabzonspor Kulübü’ne beğendiğiniz futbolcuları listeleyip faksladığınızı okumuştum. Yani ‘scouting’ de eski bir merak…

 Ben ortaokul yıllarımda Bursa’da Veledrom diye bir stadyum vardı. Orada amatör maçlar yapılırd ve ben de hafta sonları insanlar sinemaya giderken Veledrom’a giderdim. Oturup üst üste altı maç filan seyrederdim ve oyuncuların isimlerini not tutardım. Genç gördüğüm oyuncuların isimlerini ve takımları not alıp babamın noterlik ofisinden Trabzonspor’a gönderirdim. Biri bakar mıydı, bakmaz mıydı bilemiyorum ama öyle bir rutinim vardı. 
  Bursa’da geçen lise yıllarının ardından yeniden üniversite eğitimi için İstanbul’a geliyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi’nde geçen seneler, Nevzat Aydın’ın hayatında nasıl bir fark yarattı?
 Dünyanın en iyi öğrencisi değildim; ama ne zaman çalışıp ne zaman çalışmama gerek olmadığını iyi kestirmiştim hayatımda. Mesela üniversiteye girmeden son iki sene çok iyi çalıştım. İstediğim bölümü, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandım. Boğaziçi’ni ise altı senede bitirdim. Okulun sunduğu tüm nimetlerden yararlandım, tüm kulüplerinde bulundum, etkinliklerine, gezilerine katıldım. Dolu dolu bir üniversite hayatı geçirdim.
     Açıkçası, her ne kadar Anadolu’dan gelen öğrenciler fazla olsa da Türk futbo-
luna özgü istatistiklerin değişmediği bir yer değil Boğaziçi. Yine üç büyük takımın niceliksel üstünlüğü devam ediyor. Bu noktada Boğaziçi’nde Trabzonsporlu olmak nasıl bir şeydi? Trabzonspor’u ve Trabzonsporluluğunuzu oradaki arkadaşlarınıza nasıl anlatıyordunuz?
     Eskiden istatistiki birtakım şeylere sığınmak daha kolaydı. Trabzonspor lige çıkalı beri 20 sene olmuş 6 defa şampiyon olmuş falan diyorduk. Ama tabi şampiyon olamadıkça o argüman başka bir yere gitti. Ama ben hep şunu söylerdim: Özellikle Anadolu’dan bazı takımlar zaman zaman başarılı çıkışlar yaptıklarında “Bu takım Trabzonspor’dan daha iyi daha başarılı” gibi söylemler karşısında ben derdim ki; lig başlarken şampiyon olma ihtimali küme düşme ihtimalinden yüksek dört kulüp var ve Trabzonspor bunlardan biri. 
      Diğer tüm takımların küme düşme ihtimali şampiyonluk ihtimalinden daha fazla. Ayrıca Trabzon’un deplasmanı yoktur; çünkü taraftarı deplasman tribününü her zaman doldurur. Her sene şampiyonluk iddiasıyla başlar. Bunları anlatırdım. Ayrıca, nüfusu aldığı yatırım ve sanayisine bakarak söylenebilir ki Trabzon’un Anadolu’nun diğer şehirlerinden pek farkı yok. Bursa’nın, Antalya’nın Adana’nın gerisinde hatta. Ama geçmişi, kültürü, medeniyeti… Bu başka bir şey. Zaten bu öyle birkaç sene şampiyon olamadık yahut kötü gittik diye değişecek bir şey de değil. Anketlere bakıldığında, Türkiye haritasının her yeri sarı - lacivert ve sarı - kırmızı yahut siyah - beyaz iken kuzeydoğuda küçük bir kent var ki Bordo - Mavi gözüküyor. İşte ben ona aşığım.
     Diğer üç büyük takımın taraftarları çoğunlukla ‘başarı’ üzerine argümanlarını sıralarken Trabzonsporluların kültür ve kimlik üzerinden açıklama yaptıklarını görüyoruz.
     Çünkü aidiyet nosyonu çok daha güçlü burada. Taraftarla kulübün ilişkisinde de bu geçerli. Trabzonspor’u ben şampiyon olsun yahut olacak diye sevmedim. En sık kullandığım argümanlardan biri de ‘güce tapmak’. Güce tapan bir takımın taraftarı olmadım hiçbir zaman. Yoksa çok kolay  olurdu hayatım, yani Galatasaraylı olsam. Yahut Fenerli veya Beşiktaşlı olsam… Ben başka bir takıma inandım, başka bir takımın renkleri hoşuma gitti, sahadaki duruşu hoşuma gitti ve onun arkasından gittim her zaman.
     Boğaziçi San Francisco Silikon Vadisi. Ve 2000’lerin başında müthiş bir proje ile yurda dönüş… Sizinle birlikte Cumhuriyet tarihinin en büyük girişimcilik hikayelerinden birine tanıklık ettik. Biliyoruz ki artık bu işler bir nebze daha kolay gençler için. Girişimcilik Fabrikası, okulu, kursu, melek yatırımcısı var. Peki siz projeniz hayata geçirecek cesaret ve desteği nereden aldınız?
     O dönem etrafımda projeyi anlattığım kim varsa, bana Amerika’da okuyorsun, okulunu bitir, iyi bir yerde işe gir, dedi. Projeye benim gibi inanan kimse olmadı. Ailem destekledi; ama ailem desteklerken de aslında desteklemelerinin nedeni projenin kendisi değil; bana duydukları güvendi. Yani ‘99 yılında babama internetten yemek satacağım diye gittiğimde, aferin oğlum zaten bu geleceğin projesi demedi. Ne zaman ki ilk kullanıcının ilk siparişinden sonraki siparişlerini de yemeksepeti.com’dan verdiğini gördük; o zaman bu bir heves değil; insanların hayatına belli bir katma değer getiriyoruz bunu hissettik. O ana dek bu proje bizde de soru işareti idi. Telefonla sipariş vermeyi tercih edebilirlerdi… Ne zaman ki insanların bunu bir heves olarak değil bir yaşam biçimi olarak geliştirdiğini gördük, o zaman bu projenin başarılı olacağından emin olabildik.
     Öğretmen anne ve memur bir babanın çocuğusunuz. Bilgisayar mühendisi olacak, iyi bir yönetici olacak… B planınızda ne vardı?
     Demek ki onlar da o güveni oluşturmuşum yıllar içinde. Ben de onu sorguluyorum. Benim oğlum bana gelse 20 yaşında baba ben okulu bırakıp kendi işimi kuracağım durup düşünürüm. Sonuçta ben de Amerika’da iyi bir üniversitenin hatrı sayılır bir bölümünde okuyordum ve okulu bitirmeme beş ders kalmıştı yani. Babam şunu sormuştu peki oğlum beş ders sonra diplomayı alıp bu işi yapsan olmuyor mu? Baba şu an doğru bir zaman olduğunu hissediyorum sana söz veriyorum bana bir sene ver bir sene içerisinde istediğimiz gibi gitmezse geri dönüp okulu bitireceğim. Onlar da o geçtiğimiz yıllar içerisinde o krediyi kazanmışım ki şartsız bir şekilde destek oldular. Ki onlar destek olmasalardı bu iş kesinlikle olmazdı.
     ASRİ ZAMANLAR
     Türkiye tarihinin en büyük internet şirketi satın alması. Buna ek olarak global online yemek siparişi sektöründeki en büyük işlem… Bu başarının üzerine çıkamamaktan endişe ediyor musunuz? Belki de ‘Yemek Sepeti’ne tam anlamıyla veda etmeyişinizin sebebi bu olabilir mi?
     Kesin payı vardır. Kendime haksızlık etmek istemiyorum. Yemek Sepeti çok büyük bir başarı gerçekten. Türkiye’deki şartlar, ortaklarım, çalışanlar vesaire hepsinin birlikte emeğiyle ortaya çıkan bir iş. Kredi yok, lisans yok, teşvik yok, devlet hiçbir yerinde yok ve  sıfırdan gelinen bir nokta var. Onu geçmek için kendimi yemiyorum. Yani, bundan sonra daha iyi bir şey yapmalıyım ve bu işi geçmeliyim gibi bir durumum yok. Ama Yemek Sepeti’ni bırakmakta gerçekten zorluk yaşıyorum. 18 sene oldu. 18 senedir sabah Yemek Sepeti’ne gidiyorum, akşam çıkıyorum. Başka bir şey yapmayı bilmiyorum. Soranlara da sadece Yemek Sepeti’ni biliyorum diyorum. Hala aynı heyecan ve tutkuyla gelmeye devam ettiğim sürece geleceğim. Ama bir gün olur da, artık burası bana daha önceki kadar keyif vermezse, yaptığım işten zevk almıyor olursam, çok fazla düşünmeden kapıyı çekip başka bir hayata başlarım. Buradayken başka bir şirket kurup onu yönetiyor olmak bana doğru gelmiyor. Ben burada çalıştığım için bir maaş ödeniyor bana ve bütün konsantrasyonumu buraya vermem gerekiyor. Yemek Sepeti’nde kaldığım sürece başka Yemek Sepeti benzeri bir projede çalışıyor olmayacağım. 
     Bildiğim kadarıyla ‘98’den beri hiçbir büyük futbol turnuvasını kaçırmıyorsunuz. 
     Ben kendimi stadyumda çok iyi hissediyorum. Her yeni stada gittiğimde hakikaten bir heyecan kaplıyor içimi. Tribünleri izlemek, hangi taraftarın hangi pozisyonlarda ne tepki verdiğini görmek deplasman taraftarını gözlemlemek... Çünkü onlar cefakâr taraftarlardır. Avrupa Kupası da güzeldir; ama dünya kupaları Brezilya, Şili, Arjantin, Afrika takımları, Japonya ile tam bir festival. Her zaman iple çektiğim turnuvalardır.
     En fazla keyif aldığınız stadyum deneyimini merak ediyorum…
     Ben Avni Aker’den, ama özellikle o son dönemdeki Avni Aker’den müthiş keyif alırdım. Karşı tarafın üstü açıldı, kale arkaları genişletildi, tam bir 360 derece taraftarı. Çok özel maçları seyrettiğim için sonrasında Wembley’i söyleyebilirim. Bir de çocukluk hayalim, Maracana’da maç seyretmekti. Arjantin-Almanya Dünya Kupası finalini orada seyrettim ve o maça girerken kendimi çok garip hissettim.
     Trabzonspor’un yakın tarihinin belki en kritik zamanlarda yöneticilik yaptınız: 3 Temmuz dönemi ve Muharrem Usta dönemi.  Bugünden bakıp her iki dönem için de söyleyecek olursanız, nerelerde yanlış yapıldı? 
     Bu Trabzonspor Dergisi ve herkesin dergisi. Eski başkanların da dergisi. Mümkün olduğunca objektif yanıt vermeye çalışacağım: Henüz 3 Temmuz yaşanmadan önceki süreçte şampiyon olamamak bizi birçok açıdan dağıttı.
      Ve o dağılmayı bir türlü toparlayamadık. 3 Temmuz süreci başladıktan sonra ise Sadri Başkan’a istifa etmesi için izin vermemiz gerekiyordu. O noktada hata yaptık. Biliyorsunuz; çok bireysel ve fevri birtakım olaylar sonrasında istifa etmeye karar verdi başkan. O an başkanın arkasında daha sağlam durabilseydik - ki biz de dağılmış bir haldeydik- belki Trabzonspor ondan sonraki iki dönem hem İbrahim Bey hem Muharrem Bey dönemlerindeki ağır yaralar almayacaktı. İkinci dönem benim için çok büyük bir hayal kırıklığı. Aslında yönetim benim çok da tanıdığım kişiler değildi; ama ben ‘bir şeyleri farklı yapabiliriz’ beklentisi ile yönetimle bir araya geldim ve çok farklı amaçlarım vardı. Ama konjonktür ve o yapılanma maalesef bizi istediğimiz noktaya taşımadı. 
     Son dönemki yöneticiliğiniz esnasında Eski Başkan Muharrem Usta ile transferler konusunda bir uzlaşmazlık yaşadınız. Muharrem Bey’in ‘Transferleri ben yapmadım’ şeklinde bir açıklaması oldu. Peki bu transferleri kim yaptı?
     Bütün transferleri Başkan, Ersun Hoca ve ben beraber yaptık. Bütün hepsini...  Ersun hoca da kendisi izledi. Aynı defterleri karıştırmanın bir alemi yok. Ama hep beraber yaptık ve bence Trabzonspor’un şartları içerisinde biz en fazla bir oyuncuya 1 milyon Euro verdik. 1 Milyon Euro’ya 800 bin Euro’ya yaptık. O şartlar içerisinde, kağıt üzerinde başarılı transferlerdi; ama sonuca yansıyışı maalesef bu şekilde olmadı. 
     YAKIN GELECEK

nevzat-aydin-fotograflar-(1).jpg
     Yöneticiliği bırakmanıza rağmen bağışlarla, aldığınız loca ile kulübe desteğinizi sürdürüyorsunuz. Peki üçüncü defa yöneticilik yapmayı düşünür müsünüz?
     Aynı hata üç defa yapılır mı diye soruyorsunuz aslında.  Bir defa yapılırsa deneyim oluyor, ikinci defa yaparsanız aptallık oluyor, üçüncü defa yaparsanız ne oluyor bilmiyorum (Gülüyor). Eğer fark yaratabileceğimi düşündüğüm bir ekip olursa… Eskiden ekibin bu kadar önemli olduğunu düşünmezdim, şimdi ise acayip önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle hizipler, öyle küçük olsun benim olsun kafaları gördüm ki, sadece Trabzonspor kartı olsun diye yönetime giren adamlar gördüm… Şimdi ne yazık ki ekibin bireyden çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden doğru bir ekip olursa, kendi katkımı sunabileceğim bir ortam bulunacağımı düşünürsem olabilir. Aksi halde olmaz. 
     TRABZONSPOR
     Bir röportajınızda ilk futbolcu posterinizin Zico olduğunu söylemiştiniz. Odanızın duvarlarını süsleyen Trabzonspor posteri oldu mu?
     Çok vardı. Çocukken Trabzonspor’un gazete kupürlerini kesip, onları duvar kâğıdı gibi yapıştırırdım. Hami, çok meşhurdu bizim zamanımızda. Şota’yı da çok severdim. 

     Trabzonspor’u taraftar olarak mı sevmek daha zor yönetici olarak mı?
     Yönetici olarak daha zor. 
     Atatürk-Zagor-Steve Jobs, en sevdiğiniz üçlü. Kahramanlarınız diyelim… Peki Trabzonsporlu bir futbolcu koysak yanına kim olurdu?
     Dozer Cemil olurdu. 
     TS tarihinde 500 küsur futbolcu gelip geçmiş… Sizce en unutulmazı?
     Şenol Güneş unutulmaz… 
     Hangisinden yeterince istifade edilmedi ve hangisi hayal kırıklığıydı?
     Yakın zamanda istifade edemediğimiz isim Castillo… Hayal kırıklığı deyince ise Marcelinho geliyor aklıma. Çok büyük bir kariyerle geldi bize, ama istediğimiz gibi olmadı. 
     Peki sizin için Trabzonspor’un hangi Avrupa kupası maçı unutulmazdı?
     4-3 yendiğimiz Lyon maçı. Inter var, Liverpool var. Inter’i hatırlıyorum; ama Liverpool’u izleyemedim. Lyon maçını ise Bursa’da evde izledim. Hem izliyor hem de video’ya kaydediyordum. İlk yarı o kadar sıkıcıydı ki videoya almayı bıraktım ve ikinci yarı yedi gol oldu! İşte o maçta sahada, yenilginin ne olduğunu bilmeyen, kabul etmeyen, ısrarla rakibinin üzerine giden ve maçı kazanmak için herkesin performansını son noktasına kadar sahaya koyduğu Trabzonspor vardı.
     Peki daha genel bir soruyla; bir daha izleme şansım olsa dediğiniz bir ‘unutulmaz maç’ınız var mı?
     Fenerbahçe’yi İstanbul’da 5-3 ve Galatasaray’ı yine İstanbul’da 4-1 yendiğimiz maçlar var. Şota ve Arçil’li kadro. O maçların tadı hala damağımdadır.



  
654 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi30
Bugün Toplam363
Toplam Ziyaret96149
Hava Durumu
LC WAİKİKİ
BORA
TS